Yemekle ilgili deyimler, sadece yemekle ilgili anlamlar taşımakla kalmaz, aynı zamanda dilin içinde yaşayan renkli ve yaratıcı ifadelerdir. İngilizcede yemekle ilgili deyimler, konuşmalarınıza canlılık ve eğlence katabilir. Bu deyimler, doğal bir şekilde İngilizce konuşmanıza yardımcı olabilir ve günlük sohbetlerinizi daha ilginç hale getirir. Bu yazımızda, yaygın olarak kullanılan yemekle ilgili deyimleri inceleyecek ve anlamları ve örnekleriyle birlikte nasıl kullanılabileceklerini öğreneceğiz.
Yemeklerle Alakalı 20 İngilizce Deyim
Yemeklerle alakalı İngilizce deyimleri öğrenmek için anlamlarına ve örnek cümlelerde kullanımlarına bakalım.
1. (Have a) Bun in the Oven
Hamile olmak.
Örnek: Lucy told me she has a bun in the oven, how exciting!
(Lucy bana hamile olduğunu söyledi, ne kadar heyecan verici!)
2. Bread and Butter
Ana gelir kaynağı, Türkçede “ekmek teknesi” olarak kullanılır.
Örnek: Teaching English is his bread and butter, it’s how he earns his living.
(İngilizce öğretmek onun ekmek teknesi, bu şekilde para kazanıyor.)
3. Cheesy
Kalitesiz, dandik, banal.
Örnek: Romance books are so cheesy, the plot is always the same.
(Romantik kitaplar çok banal, hikayeleri her zaman aynı.)
4. Egg Someone On
Birini kötü bir şey yapması için ikna etmek, dolduruşa getirmek.
Örnek: She wanted to egg her on to cause a fight.
(Bir kavga çıkarmak için onu dolduruşa getirmek istedi.)
5. Piece of Cake
Çok kolay, çocuk oyuncağı.
Örnek: That test was a piece of cake.
(O test çocuk oyuncağıydı.)
6. Spill the Beans
Bir sırrı söylemek. Türkçede “ağzındaki baklayı çıkarmak” ya da “ağzında bakla ıslanmamak” olarak kullanılır.
Örnek: We were planning a secret birthday party but Jordan spilled the beans.
(Gizli bir doğum günü partisi planlıyorduk ama Jordan’ın ağzında baklayı çıkardı/ sırrı bozdu.)
7. Cool as a Cucumber
Sakin, soğukkanlı.
Örnek: Even during the presentation, she was as cool as a cucumber.
(O, sunum sırasında bile sakin kaldı.)
8. In a Pickle
Zor durumda olmak, başı dertte olmak.
Örnek: I forgot my wallet at home, so now I’m in a pickle.
(Cüzdanımı evde unuttum, bu yüzden şimdi zor durumdayım.)
9. Cry Over Spilled Milk
Türkçede “Son pişmanlık fayda etmez”, “Olan oldu bir kere” gibi ifadelerle benzer anlamdadır.
Örnek: There’s no use crying over spilled milk, just forget about it.
(Son pişmanlık fayda etmez, unut gitsin.)
10. Couch Potato
Miskin, tembel.
Örnek: My brother is such a couch potato on weekends.
(Erkek kardeşim hafta sonları çok tembel oluyor.)
11. Tough Cookie
Çetin ceviz, güçlü ve kararlı kişi.
Örnek: She’s a tough cookie, she never gives up.
(O çetin ceviz, asla pes etmiyor.)
12. Cherry on Top
Güzel bir şeyin üstüne daha da güzel bir şey olması.
Örnek: The beautiful sunset was the cherry on top of our perfect day.
(Güzel gün batımı, harika günümüzü daha da güzel hale getirdi.)
13. Take It with a Grain of Salt
Bir şeye şüpheyle yaklaşmak.
Örnek: She tends to exaggerate, so take her stories with a grain of salt.
(O bazen abartabiliyor, bu yüzden hikayelerine şüpheyle yaklaş.)
14. That’s the Way the Cookie Crumbles
“Hayat böyledir, bazı şeyler kontrol edilemez, hayatın cilvesi” anlamlarındadır.
Örnek: We lost the game, but that’s the way the cookie crumbles.
(Oyunu kaybettik ama hayat bazen böyledir.)
15. Not One’s Cup of Tea
Bir şeyin birine hitap etmemesi, bir şeyin sevilmemesi.
Örnek: Horror movies aren’t my cup of tea.
(Korku filmleri bana hitap etmiyor.)
16. Bad Egg
Kötü, yalancı biri; Türkçedeki “çürük yumurta” kullanımı ile benzerdir.
Örnek: We thought he was trustworthy, but he turned out to be a bad egg.
(Onun güvenilir olduğunu düşündük ama kötü bir insanmış.)
17. Full of Beans
Kanı kaynamak, enerji dolu olmak.
Örnek: The kids were full of beans after eating all that candy.
(Bütün şekerleri yedikten sonra çocukların kanı kaynıyordu.)
18. Have One’s Cake and Eat It Too
Birbirine zıt olan iki şeyi aynı anda istemek, beraber olması imkansız iki şeye sahip olmak istemek. Türkçedeki “Ne yardan geçer, ne serden” ya da “Hem pastam dursun hem karnım doysun” deyimleriyle benzer anlamdadır.
Örnek: You can’t save money and go on luxury vacations every month; you can’t have your cake and eat it too!
(Hem para biriktirip hem de her ay lüks tatillere çıkamazsın; hem pastam dursun hem karnım doysun diyemezsin!)
19. Hard Nut to Crack
Anlaması ve çözmesi zor bir insan, kapalı kutu.
Örnek: She’s a hard nut to crack, she rarely shares her feelings.
(O bir kapalı kutu, duygularını nadiren paylaşıyor.)
20. Butter Someone Up
Yağcılık etmek, bir şey elde etmek için birine yaranmaya çalışmak.
Örnek: He’s trying to butter up his boss before asking for a raise.
(Terfi almadan önce patronuna yağcılık etmeye çalışıyor.)
Yemeklerle Alakalı İngilizce Deyimlere Örnekler
– Mark and Amy are so happy, Amy said she has a bun in the oven!
(Mark ve Amy çok mutlular, Amy hamile olduğunu söyledi.)
– Freelancing might not pay well at first, but once you build a client base, it becomes your bread and butter.
(Serbest çalışmak ilk başta iyi kazandırmayabilir ama bir müşteri kitlesi oluşturduğunda ekmek teknen haline gelir.)
– The movie was so cheesy with all the predictable love scenes, I could barely watch it.
(Film o kadar banaldi ki, tahmin edilebilir aşk sahneleri yüzünden zar zor izleyebildim.)
– He didn’t want to start a fight, but his friends kept egging him on until he finally lost his temper.
(Kavga etmek istemiyordu ama arkadaşları onu dolduruşa getirdi ve sonunda öfkesine yenik düştü.)
– The directions were clear, and the whole project turned out to be a piece of cake.
(Yönergeler çok netti, bu yüzden proje çocuk oyuncağı gibiydi.)
– I accidentally spilled the beans about the surprise party when I mentioned it to her by mistake.
(Yanlışlıkla sürpriz partiden bahsettim ve böylece ağzımdaki baklayı çıkarmış oldum.)
– Even when the flight got delayed, he stayed cool as a cucumber, reading his book like nothing was wrong.
(Uçuş ertelendi ama o hiçbir şey olmamış gibi kitabını okuyarak sakinliğini korudu.)
– I left my phone at home and now I’m in a pickle because I have no way to contact anyone.
(Telefonumu evde unuttum ve şimdi zor durumdayım çünkü kimseyle iletişime geçemiyorum.)
– I didn’t get the job, but there’s no reason to cry over spilled milk, I’ll just keep applying.
(İşe alınmadım ama olan oldu bir kere, başvurmaya devam edeceğim.)
– After a long week at work, all I want to do is be a couch potato and watch my favorite shows.
(Yoğun bir haftadan sonra tek yapmak istediğim miskinlik yapıp favori dizilerimi izlemek.)
– When her business was struggling, she didn’t give up, she’s a real tough cookie.
(İşleri kötüye gittiğinde asla pes etmedi, tam bir çetin ceviz.)
– I was already excited about the trip, but when they told me we’d be staying at a 5-star hotel, that was the cherry on top.
(Gezi için zaten heyecanlıydım, ama 5 yıldızlı bir otelde kalacağımızı söylediklerinde bu, her şeyi daha iyi hale getirdi.)
– Don’t believe everything you hear, always take it with a grain of salt.
(Duyduğun her şeye inanma, her zaman şüpheyle yaklaşmalısın.)
– I didn’t get the promotion, but that’s the way the cookie crumbles sometimes.
(Terfi alamadım ama bazen hayat böyledir.)
– That kind of music is really not my cup of tea, I prefer something more relaxing.
(Bu tarz müzikler bana pek hitap etmiyor, daha sakin şeyler dinlemeyi tercih ederim.)
– There’s always one bad egg in every group who causes trouble.
(Her grupta mutlaka sorun çıkaran bir çürük yumurta olur.)
– After the kids had their breakfast, they were full of beans and ready to play outside.
(Çocuklar kahvaltıyı yaptıktan sonra kanları kaynadı ve dışarıda oynamaya hazırdılar.)
– You can’t expect to stay out late every night and still get good grades, you can’t have your cake and eat it too.
(Her gece geç saatlere kadar dışarıda olup aynı zamanda iyi notlar alamazsın, hem pastam dursun hem karnım doysun diyemezsin.)
– I’ve been trying to understand Cait’s behavior, but she’s a hard nut to crack, I can’t figure her out.
(Cait’in davranışlarını anlamaya çalışıyorum ama o tam bir kapalı kutu, bir türlü çözemiyorum.)
– She kept complimenting the manager’s decisions, clearly buttering him up before asking for a favor.
(Yöneticinin kararlarını öve öve bitiremedi, belli ki ondan bir iyilik istemeden önce yağcılık yapıyordu.)
Yemeklerle Alakalı İngilizce Deyimler Hakkında Sıkça Sorulan Sorular
Yemekle ilgili İngilizce deyimler nereden gelir?
Birçok yemekle ilgili deyim, günlük yaşam deneyimlerinden, tarihsel uygulamalardan ve kültürel geleneklerden türetilmiştir. Örneğin,”bread and butter” (ekmek teknesi) deyimi, ekmek ve tereyağının pek çok kültürde temel gıda maddeleri olmasından türetilmiş olup, temel veya hayati bir şeyin temsilidir.
“Piece of cake” deyimi ne anlama gelir?
“Piece of cake,” bir şeyin çok kolay olduğunu ifade etmek için kullanılır. Örneğin, “This test was a piece of cake.” (Bu test çok kolaydı.) olarak kullanılabilir.
“Butter someone up” deyimi ne demek?
“Butter someone up,” birine aşırı şekilde iltifat etmek ya da onu hoşnut etmek amacıyla abartılı bir şekilde iyi şeyler söylemek anlamına gelir. Örneğin, “She’s trying to butter up the boss to get a promotion.” (Terfi almak için patronuna yağ çekiyor.) şeklinde kullanılabilir.
“Spill the beans” deyimi ne anlama gelir?
“Spill the beans,” bir sırrı ya da gizli bir bilgiyi yanlışlıkla veya istemeden açıklamak anlamına gelir. Örneğin, “He spilled the beans about the surprise party.” (Sürpriz parti hakkında sırrı ağzından kaçırdı.) şeklinde kullanılır.
Öğrendiklerinizi pratiğe dökmek ister misiniz? İngilizce öğrenmek için ihtiyacınız olan her şeye tek bir platform üzerinden ulaşabilirsiniz! 25 dakikalık bire bir canlı dersler, 40 dakikalık grup dersleri, 30.000’den fazla interaktif videolar, kelime öğrenme araçları, yapay zeka destekli öğretmen MiMi, quizler ve interaktif aktiviteler ile EnglishCentral, kullanıcılarına kişiselleştirilmiş ve kaliteli bir eğitim planını uygun fiyatlı olarak sunmaktadır. Hemen EnglishCentral’a kayıt olup İngilizce öğrenmeye başlamaya ne dersiniz?