Hepsi
Çocuklar için İngilizce
Günlük İngilizce
İngilizce Gramer
İngilizce Şarkılar
Kurumsal İngilizce
Popüler Günlük İngilizce
Popüler İngilizce Gramer
Popüler İngilizce Şarkılar
Popüler Paylaşımlar
Generic selectors
Exact matches only
Ara
Search in content
Post Type Selectors
Lütfen Dil Seçin
English
Türkçe
Português
عربي
日本
Tiếng Việt
한국어
Popüler Paylaşımlar
Hepsi
Çocuklar için İngilizce
Günlük İngilizce
İngilizce Gramer
İngilizce Şarkılar
Kurumsal İngilizce

İngilizce Nasreddin Hoca Fıkraları ve Türkçe Anlamları

İngilizce Nasreddin Hoca Fıkraları nedir? Nasreddin Hoca fıkralarının İngilizce çevirisi nedir? Nasreddin Hoca fıkralarının İngilizcede yerelleştirilmiş hali nasıldır? Türk mizah kültüründe önemli bir yeri bulunan Nasreddin Hoca kimdir? Bu içeriğimizde sizler için Nasreddin Hoca’nın en çok bilinen fıkralarından 20 tanesinin İngilizcesini EnglishCentral olarak hazırladık.

Nasreddin Hoca, Anadolu Selçuklu döneminde Hortu ile Akşehir çevresinde yaşamış olan efsanevi kişiliktir. Nasreddin Hoca fıkralarında görüldüğü üzere hazır cevap ve mizahi bir kişilik olarak karşımıza çıkar. Nasreddin Hoca hikayelerinde bu özellikleriyle birlikte bir bilge olarak anlatılır. Kendisinin gerçekten yaşayıp yaşamadığı dair tartışmalar sürmektedir. Nasreddin Hocanın efsanevi olarak gelişen kişiliği ölümünden sonra ortaya çıkmış olup onun adına anlatılan fıkra ve hikayeler ile birlikte ona ait eserlerin sayısı çoğalmıştır. Nasreddin Hoca hikayelerinde kendisi bazen ermiş bir kişi bazen de deli bir kişi olarak yansıtılmıştır.

What if it Happens? / Ya Tutarsa?

İngilizce:

One day Hodja takes a scoop and pot and heads to the coast of Aksehir Lake and then starts to do something with the scoop in his hand. People start to watch him curiously. One of them asks out of curiosity:

“Hodja, what are you doing?”

“Don’t you see? I’m fermenting the yoghurt for the lake.”

“Holy Hodja, does the lake ever hold yeast?”

“Friends, pals, I do know that it won’t hold it; however, what if it happens?”

Türkçe:

Hoca, günün birinde kepçeyi, tencereyi alıp Akşehir Gölü’nün kıyısına gider; başlar elindeki kepçeyle bir şeyler yapmaya. Bu durumu görenler merakla izlemeye başlar. İçlerinden biri dayanamayıp sorar:

“Hocam, ne yapıyorsun?”

“Görmüyor musunuz? Göle yoğurt mayalıyorum.”

“İlahi Hocam, hiç göl maya tutar mı?”

“Arkadaşlar, dostlar, ben de biliyorum tutmayacağını; ancak, ya tutarsa! deyiverir.”

Who Pays for the Piper, Plays the Tune / Parayı Veren Düdüğü Çalar

İngilizce:

One day Nasreddin Hoca rides his donkey to fulfill the needs of somebody’s house and heads for the bazaar. After a while the children intercepts the Hodja and asks:

“Hodjam, where are you going?”

“To the bazaar.”

“Can you buy us a piper?”

“Sure I can.”

While this happens, one of the kids gives money to the Hodja and others only give their blessings to the Hodja. Hodja, who finished his bazaar shopping, heads for the home in exhaustion and the children intercepts him.

“Hodja, welcome.”

“Thank you kids.”

Then the children’s wishes begin:

“Hodja our piper, Hodja my piper. Hodja, is there one for me?”

As he hears the words of the kids, Hodja hands out the piper to the kid who paid. This time kids start to complain as:

“Is it okay Hodja, how about ours?”

Upon hearing this Hodja answers:

“Children, Children! Who pays for the piper, plays the tune. See, your friend paid for it and now look how he plays it.”

Türkçe:

Nasreddin Hoca günün birinde evinin ihtiyaçlarını gidermek üzere eşeğine biner ve pazara doğru yola koyulur. Bir süre gittikten sonra çocuklar Hoca’nın yolunu keserler ve;

“Hocam, nereye gidiyorsun? diye sorarlar.”

“Pazara gidiyorum.”

“Bize düdük alır mısın?”

“Elbette alırım.”

Bu arada çocuklardan birisi Hoca’ya bir miktar para verir, diğerleri ise Hoca’ya iyi dileklerde bulunurlar. Pazar alışverişini bitiren Hoca, yorgun argın evine doğru dönerken çocuklar yolunu keserler.

“Hocam, hoş geldin.”

“Hoş bulduk çocuklar.” der.

Ardından çocukların istekleri başlar:

“Hocam, bizim düdük, Hocam benim düdük, Hocam bana yok mu?” gibi sözleri işiten

Hoca, cebinden çıkardığı düdüğü para veren çocuğa uzatır. Bu defa diğer çocuklar;

“Olur mu Hocam, hani bize, hani bize?” diye şikâyete başlarlar. Bunun üzerine Hoca;

“Çocuklar, çocuklar! Parayı veren düdüğü çalar, bakın arkadaşınız parayı verdi, düdüğünü nasıl öttürüyor.” deyiverir.

Cauldron Has Given Birth / Kazan Doğurdu

İngilizce:

Nasreddin Hoca asks for a cauldron from his neighbor. He fills the outside of the cauldron with ash, boils the bulghur, then cleans the cauldron and knocks on the neighbor’s door by putting a small pot in it. When the neighbor sees the pot in the cauldron, he asks Hodja in surprise:

“Hodjam, what is this pot?”

“Neighbor, your cauldron was pregnant, it gave birth.”

The neighbor is satisfied with the situation. One day like this, two days like that, one day Hodja asks his neighbor for another cauldron. His neighbor happily gives the cauldron. However, despite the passing of days, Hodja could not bring the cauldron. Sensing something, his neighbor Hodja knocks on his door:

“Hodja, can you give our cauldron back?”

“Neighbor, your cauldron is dead.”

Upon this, the neighbor angrily scolds Hodja:

“Ahoy Hodja! Does a cauldron ever die?”

Hodja answers his neighbor, laughing under his mustache:

“Ahoy, you believe that the cauldron gave birth, but why don’t you believe that he died?”

Türkçe:

Nasreddin Hoca komşusundan bir kazan ister, kazanın dışını külle sıvar, bulgurunu kaynatır, sonra da kazanı güzelce temizler ve içerisine küçük bir tencere koyarak komşunun kapısını çalar. Komşu kazanın içindeki tencereyi görünce şaşkın bir şekilde Hoca’ya sorar:

“Hocam, bu tencere ne?”

“Komşu, senin kazan hamileymiş, doğurdu.” der.

Komşu bu işten memnun kalır. Bir gün böyle, iki gün böyle derken günün birinde Hoca, komşusundan bir daha kazanı ister. Komşusu da sevinçle kazanı verir. Fakat aradan günler geçmesine karşılık Hoca kazanı bir türlü getirmez. Bir şeyler sezinleyen komşusu Hoca’nın kapısı çalar:

“Hocam, bizim kazanı verir misin?”

“Komşu, senin kazan öldü.” der.

Bunun üzerine komşu sinirli bir şekilde Hoca’ya çıkışır:

“Yahu Hocam, hiç kazan ölür mü?”

Hoca, bıyık altından gülerek komşusuna cevap verir:

“Be adam, kazanın doğurduğuna inanıyorsun da öldüğüne neden inanmıyorsun?”

There is No Escape from God’s Mercy / Tanrının Rahmetinden Kaçılmaz

İngilizce:

One day it’s raining cats and dogs. For sure, you either run or take shelter during the rain. While Nasreddin Hodja watches the rain and the loneliness of the streets he spots a man running from the rain. When Hodja looks more carefully he understands that it is one of his neighbors and he then opens the window and says:

“Neighbor, neighbor aren’t you ashamed, why are you running away from God’s grace?” The man stops and heads for home slowly when he hears the Hodja. While this happens, the man soaks wet.

The next day is again rainy. This time Hodja is out in the streets for shopping. Hodja passes in front of the house of the neighbor whom he saw yesterday. This time his neighbor asks:

“Hodja, Hodja, you told me to not escape from God’s mercy. Look, now you are running.” Upon hearing this, Hodja turns to his neighbor and states:

“Ahoy man! I’m not escaping from God’s mercy, I’m running to not step on God’s Mercy.”

Türkçe:

Günün birinde bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaktadır. Elbette yağmur yağdığı vakit ya koşulur, ya da bir yerlere sığınılır. Nasreddin Hoca da yağmurun yağışını ve sokakların yalnızlığını pencereden seyrederken bir de bakar ki yağmurdan kaçan bir adam. Hoca biraz dikkatli baktığında bunun bir komşusu olduğunu anlar ve pencereyi açarak;

“Komşu, komşu, utanmıyor musun, niçin Allah’ın rahmetinden kaçıyorsun?” Deyince adam koşmayı bırakır ve yavaş yavaş evine doğru gider. Bu arada adamın da ıslanmadık yeri kalmaz.

Ertesi gün hava yine yağmurludur. Bu defa Hoca Efendi alışveriş için sokağa çıkmıştır. O, işini bitirip de hızlı adımlarla evine doğru giderken bir gün önceki komşusunun evinin önünden geçer. Bu sefer komşusu;

“Hoca Efendi, Hoca Efendi, sen dün bana ‘Allah’ın rahmetinden kaçılmaz. Demiştin; bak şimdi kendin kaçıyorsun.” deyince, Hoca komşusuna doğru döner ve;

“Be adam! Ben Allah’ın rahmetinden kaçmıyorum, Allah’ın rahmetini çiğnememek için koşuyorum.” der.

Where is the Center of the Earth? / Dünyanın Merkezi Neresidir?

İngilizce:

One day the three priests stops by Akşehir. Here, the priests, who are talking with Nasredding Hoca, want to test the knowledge of the Hodja. First priest asks the first question:

“Hodja, where is the center of the Earth?”

Hodja, without hesitation, shows his donkey and answers:

“The place where my donkey’s front right leg steps”.

One of them complains:

“How do you know it?”

“Go calculate it if you don’t believe it.”

This time, second priest asks:

“Hodja, how many stars are up there?”

Hodja, again without hesitation, shows his donkey and answers:

“There are as many stars in the sky as the hair on my donkey’s tail.”

Once it is asked, “Can you prove it?”, Nasredding Hoca replies:

“You can count it if you please.”

When the Hodja’s answers to the questions surprise the priests, they stop asking the third question.

Türkçe:

Günün birinde üç papazın yolu Akşehir’e uğrar. Burada Nasreddin Hoca ile sohbet eden papazlar, Efendi’nin bilgisini denemek isterler. İlk soruyu birinci papaz sorar:

“Hocam, dünyanın merkezi neresidir?”

Hoca hiç tereddüt etmeden eşeğini göstererek;

“Eşeğimin sağ ön ayağını bastığı yerdir.” diye cevap verir.

İçlerinden biri itiraz eder:

“Bunu nereden biliyorsun?”

“İnanmıyorsanız ölçün.”

Bu defa ikinci papaz sorar:

“Hocam, gökte kaç yıldız vardır?”

Hoca bu soruya da tereddüt etmeden yine eşeğini göstererek cevap verir:

“Gökyüzünde, eşeğimin kuyruğundaki kıl kadar yıldız vardır.”

“Bunu ispatlayabilir misiniz?” denildiğinde Nasreddin Hoca;

“Arzu ederseniz sayabilirsiniz.” der.

Hoca’nın sorulan sorulara verdiği cevaplar, papazları şaşırtınca üçüncü soruyu sormaktan vazgeçerler.

My Wife Spread Flour on the String / Hanım İpe Un Sermiş

İngilizce:

One day, one of the neighbors asked for a clothesline from Nasreddin Hodja. Nasreddin Hodja doesn’t like the attitude of the neighbor as the neighbor never returns the borrowed goods. Hodja says:

“My dear neighbor, wait a bit; I’ll find the string.”

After a while, Hodja appears at the door.

“By God, my neighbor, my wife has spread flour on the string.”

Surprised by this answer, the neighbor cannot hide his anger and states:
-Ahoy Hodja, are you making fun of me? Do you ever spread flour on the string?

Hodja answers to the man with a indifferent attitude:

-“Eh!. . When a person does not want to, he spreads flour and even wheat on his string…”

Türkçe:

Günün birinde komşularından biri Nasreddin Hoca’dan çamaşır ipini ister. Komşunun tavrı Nasreddin Hoca’nın hiç hoşuna gitmez, çünkü komşu aldığı emaneti geri vermeyen biridir. Hoca;

“Komşucuğum, biraz bekle; ben ipi bulayım.” der.

Bir süre sonra Hoca kapıda görünür.

“Vallahi komşum, bizim hanım ipe un sermiş.”

Bu cevaba şaşıran komşu kızgınlığını gizleyemez ve;

“Yahu Hoca Efendi; alay mı ediyorsun sen, hiç ipe un serilir mi?” der.

Hoca adamı umursamayan bir tavırla cevap verir:

“Ee!. . İnsanın canı vermek istemeyince ipine un da serer, buğday da…”

Until the Heaven and Hell are Full / Cennet ve Cehennem Dolana Kadar

İngilizce:

A talkative man meets Nasreddin Hodja on the street. He asks:

“Hodja, you are a man who has experience and knowledge, you’ll know it. How long will people be dead?”

Hodja understands the intention of the man, after stroking his beard, he answers:

“Ahoy man, what is not to know about it? Until heaven and hell are full.”

Türkçe:

Geveze adamın biri Nasreddin Hoca’yla sokakta karşılaşır.

“Hoca Efendi, sen görmüş geçirmiş ve okumuş bir adamsın, bilirsin. İnsanlar ne zamana kadar ölecekler?” diye sorar.

Hoca adamın niyetini anlamıştır, şöyle bir sakalını sıvazladıktan sonra;

“Be adam, bunu bilemeyecek ne var? Cennet ile cehennem dolana kadar.” deyiverir.

Why the Sea Water is Salty? / Denizin Suyu Niçin Tuzludur?

İngilizce:

One day, while the Hodja is in the community, one of those present who is ready asks a question as if testing him:

“Hodja, why the sea water is salty?”

“Uh, what is it now to know about, so that the fish do not stink.”

Türkçe:

Günün birinde Hoca’nın da içinde bulunduğu toplulukta yarenlik edilirken, hazır bulunanlardan biri Hoca’yı imtihan edercesine bir soru sorar:

“Hocam, denizlerin suyu niçin tuzludur?”

“Aaa, bunu bilmeyecek ne var, balıklar kokmasın diye.”

I Thought Somebody Was Getting Shaved / Ben de Birisini Tıraş Ediyorlar Sanmıştım

İngilizce:

When Nasreddin Hodja sits in the barber’s chair to shave, he realizes that there is no master, but it is too late as the barber’s apprentice has already started shaving Hodja. The barber’s apprentice’s movements and lack of ability in using the tools make Hodja lose his temper.

Just at that moment a strange noise occurs from the neighboring shop as if an ox is screaming. In order to stall the barber a bit, Hodja says:

“What is this noise?”

Upon hearing this, the barber apprentice answers:

“It’s no big deal, our neighbor is a blacksmith; I guess he’s horseshoeing the ox.”

Hodja relaxes as he hears the words and says:

“Oh nice, I thought somebody was getting shaved.”

Türkçe:

Nasreddin Hoca tıraş olmak için berber koltuğuna oturduğunda ustanın olmadığını anlar, fakat iş işten de geçmiştir. Çünkü berber çırağı çoktan Hoca’yı tıraş etmeye başlamıştır bile. Berber çırağının hareketleri, aletleri kullanmadaki beceriksizliği artınca Hoca’nın da keyfi kaçar.

Tam bu sırada komşu dükkândan garip garip sesler gelmez mi? Sanki orda bir öküz böğürüyor. Hoca, berberi biraz oyalamak için;

“Bu ses nedir?” deyince berber çırağı;

“Önemli bir şey değil, komşumuz nalbanttır; herhâlde öküze nal çakıyor.” der.

Bu sözleri işiten Hoca rahatlar;

“Oh, çok şükür, ben de birisini tıraş ediyorlar sanmıştım.” der.

Turn Where Your Clothes Are / Elbiselerin Hangi Taraftaysa Oraya Dön

İngilizce:

One of the redundant man asks a question to Hodja to pressure him:

“Hodja, which side should I turn while performing an ablution in the lake?”

Upon this, Hodja smiles and says:

“Turn where your clothes are!”

Türkçe:

Lüzumsuz adamın birisi Hoca’yı sıkıştırmak için bir soru sorar:

“Hocam, gölde abdest alırken hangi yöne dönmeliyim?”

Bu soru üzerine Hoca gülümser ve;

“Elbiselerin hangi tarafta ise oraya dön!” deyiverir.

To Not See That I’m Going In The Same Direction / Aynı Yöne Gittiğimi Görmemek İçin

İngilizce:

One day while Hodja riding the donkey backwards, those who come across him curiously ask:

“Hodja, why are you riding the donkey backwards?” Hodja asks with a smile:

“Not to see that I’m going in the same direction as the donkey…”

Türkçe:

Hoca bir gün eşeğe ters binerek giderken, karşısına çıkanlar merakla sorarlar:

“Hoca Efendi, niçin eşeğe ters biniyorsun?” Hoca gülümseyerek cevap verir:

“Eşekle aynı yöne gittiğimi görmemek için…”

I Was Already Going to Get Down / Zaten İnecektim

İngilizce:

One day Hodja gets on his donkey to go to the bazaar and sets off. After going for a while the donkey gets cranky and then starts jumping. Then Nasreddin Hodja falls from the donkey. As soon as he falls, the children gathered around him begin to shout as a crowd.

“Nasreddin Hodja fell from the donkey, Nasreddin Hodja fell from the donkey.”

Hodja, after looking left and right, saw that there was no one from the elders, so as not to be disreputable to his friends he says;

“Children, I haven’t fallen from the donkey, I was already going to get down”.

Türkçe:

Günün birinde Hoca Efendi pazara gitmek için eşeğine biner ve yola koyulur. Bir süre gittikten sonra eşek huysuzlanır ve ardından hoplayıp zıplamaya başlar. Derken Nasreddin Hoca da eşekten düşüverir. Düşer düşmesine de çevresine toplanan çocuklar toplu hâlde bağırmaya başlarlar:

“Nasreddin Hoca eşekten düştü, Nasreddin Hoca eşekten düştü.”

Hoca, şöyle bir sağına soluna baktıktan sonra büyüklerden kimselerin olmadığını görünce eşe dosta rezil olmamak için;

“Çocuklar, eşekten düşmedim, ben zaten eşekten inecektim.” deyiverir.

Our Mullahs are Sleeping Heavily / Bizim Mollalar Horul Horul Uyuyor

İngilizce:

A woman approaches to the Nasreddin Hodja while he is reading Kuduri (religious book) and states:

“Hodjam, my child is never sleeping, please write me a charm.”

Then Hodja said:

“Take this Kuduri, put it somewhere above the child’s bed.”

Upon hearing this the woman can’t wait and asks:

“Hodja, is Kuduri a charm?”

Hodja states:
“I don’t know whether Kuduri is a charm or not but whenever I start to read it our mullahs are sleeping heavily.”

Türkçe:

Nasreddin Hoca mollalarına Kudurî [dinî kitap] okuturken yanına bir kadın gelir ve;

“Hocam, çocuğum hiç uyumuyor, bana bir muska yazıversene.” der.

Hoca da;

“Al bu Kudurî’yi, çocuğun yatağının yüksekçe bir yerine koy.” deyince kadın dayanamaz;

“Hocam, Kudurî, muska mıdır?” diye sorar. Hoca da;

“Kudurî, muska mıdır, değil midir bilmem, ama ne zaman okumaya başlasam bizim mollalar horul horul uyuyorlar.” der.

I Coughed for Me and My Goat / Kendim ve Oğlağım İçin Öksürdüm

İngilizce:

Just as Nasreddin Hodja and his wife are falling asleep, they hear some voices outside:

“Lads, let’s get in.”

“Let’s kill Hodja and kidnap his wife.”

“Also let’s take the goat and cook.”

When the Hodja hears the conversations and coughs loudly a few times, the thieves run away. When things calmed down, Hodja’s wife said;

“Hodja, I assume you coughed out of fear!”

Upon hearing this, Hodja smiles and answers:

“No babe, no, I did not cough out of fear or for you, I coughed for me and my goat.”

Türkçe:

Nasreddin Hoca ile hanımı tam uykuya daldıkları sırada dışarıdan bazı sesler duyulur:

“Arkadaşlar, haydi içeri girelim.

“Hoca’yı öldürüp karısını kaçıralım.”

“Oğlağı da götürüp pişirelim.”

Hoca konuşmaları işitip yüksek sesle birkaç defa öksürünce hırsızlar da kaçıp gider. Ortalık sakinleşince Hoca’nın hanımı;

“Efendi, galiba sen korkudan öksürdün!” deyince, Hoca gülümseyerek cevap verir:

“Hayır hatun, hayır, ben korkudan ve senin için değil, kendim ve oğlağım için öksürdüm.”

There Are Stars Out There / O Kadar Yıldız Var

İngilizce:

One day Hodja comes to the Konya and goes to the platform to give a sermon and states:

“O listeners, do you know that the air here is the same as our Akşehir’s.”

One of the listeners asks out of curiosity:

“Hodja, how did you know?”

Upon hearing this Hodja says:

“What is not to know about it, there are as many stars here as there are stars out there.”

Türkçe:

Hoca günün birinde Konya’ya gelir ve camilerden birinde vaaz vermek için kürsüye çıkarak;

“Ey cemaat, biliyor musunuz, buranın havasıyla bizim Akşehir’in havası aynı.” der.

Cemaatten biri dayanamayıp;

“Hocam, nereden bildin?” diye sorunca Hoca;

“Bunu bilmeyecek ne var, orada ne kadar yıldız varsa, burada da o kadar yıldız var.” deyiverir.

Who is Greater, Farmer or the Sultan? / Padişah mı Büyük Çiftçi mi?

İngilizce:

Once Nasreddin Hodja went to a village, the crowd wants to testify the Hodja and asks:

“Hodja, who is greater, the sultan or the farmer?”

Hodja lays back, strokes his beard and says:

“What is not to know about, of course the farmer is greater, if there wasn’t a farmer the sultan would die of starvation.”

Türkçe:

Nasreddin Hoca bir köye gittiğinde halk, Hoca’yı imtihan etmek ister:

“Hocam, padişah mı büyük, yoksa çiftçi mi?” diye bir soru sorarlar.

Hoca şöyle bir arkasına yaslanır, sonra da sakalını sıvazlar ve;

“Bunu bilmeyecek ne var, elbette çiftçi büyük, eğer çiftçi olmasa padişah acından ölürdü.” der.

My Hair is Older Than My Beard / Saçlarım Sakalımdan Daha İhtiyardır

İngilizce:

One day while Hodja was getting shaved in the barbershop, one of the customers ask:

“Hodja, mashallah your hair is white however your beard is not that white, why?”

“Sir, there is nothing wrong with that, my hair is older than my beard.”

Türkçe:

Hoca, günün birinde berberde tıraş olurken, müşterilerden birisi;

“Hocam, maşallah, saçları ağartmışsın, lakin sakalın pek o kadar değil, neden acaba?” deyince o da;

“Beyim, bunda bir aksilik yok, saçlarım sakalımdan daha ihtiyardır da ondan.” der.

So That I Don’t Need People Like You / Senin Gibilere Muhtaç Olmamak İçin

İngilizce:

One of the stingy person teases the Hodja:

“Hodja, I learned that you like money so much, why?”

Hodja answers;

“So that I don’t need people like you.”

Türkçe:

Cimrilerden birisi Hoca’ya takılır:

“Hocam parayı çok sevdiğini öğrendim, acaba neden?”

Hoca bu kendini bilmeze cevapta gecikmez;

“Senin gibilere muhtaç olmamak için.” deyiverir.

We are the Same Age / Aynı Yaştayız

İngilizce:

Nasreddin Hodja’s friends sometimes tease him as they learn some morals from him. Again on a similar day they ask to Hodja:

“Hodja, are you the older one or your brother?”

Hodja understands that his friends are teasing again and answers while smiling after thinking a bit:

“I asked this question last year to my mother and she said ‘Your brother is one year younger than you.’ Well as a year has passed after that we are the same age now.

Türkçe:

Arkadaşları zaman zaman Nasreddin Hoca’ya takılırlarmış, çünkü onun cevaplarından hisse
çıkarırlarmış. Gene böyle bir günde Hoca’ya;

“Hoca Efendi, sen mi büyüksün, yoksa kardeşin mi?” diye sorarlar.

Hoca arkadaşlarının yine kendisine takıldıklarını anlayınca şöyle bir düşündükten sonra gülümseyerek şu cevabı verir:

“Geçen yıl anneme bu soruyu sormuştum, o da; ‘Kardeşin senden bir yaş küçük.’ demişti. O zamandan bu yana bir yıl geçtiğine göre şimdi aynı yaştayız.”

Wherever You Go, Don’t Go Inside / İçinde Gitmeyin de Neresinde Giderseniz Gidin

İngilizce:

One day a relative who wants to tease Hodja asks:

“Hodja, you know that one day we all will die, that’s alright, no doubt. However, there is a question I really want to know. I always think about it, I wonder after the funeral prayer, where to position ourselves according to the coffin?”

Hodja thinks and gives the answer:

“Wherever you go, don’t go inside of it.”

Türkçe:

Günün birinde Hoca’yı sıkıştırmak isteyen bir yakını;

“Hocam, biliyorsun hepimiz öleceğiz kabul, buna şüphe yok. Ancak benim aklıma takılan bir soru var, hep düşünürüm, acaba cenazenin namazı kılındıktan sonra tabutun neresinde gitmeliyiz?” der.

Hoca bu, şöyle bir düşünür ve cevabı yapıştırır:

“Tabutun içerisinde gitmeyin de neresinde giderseniz gidin.”

İngilizce Nasreddin Hoca Fıkraları ve Türkçe Anlamları Hakkın Sık Sorulan Sorular

Nasreddin Hoca kaç yılında doğmuştur?

Nasreddin Hocanın 1208 yılında Anadolu Selçuklu Döneminde Akşehirde doğduğu düşünülmektedir.

Nasreddin Hoca fıkraları kim tarafından yazılmıştır?

Ölümünden sonra ünü artan Nasreddin Hoca’nın fıkralarının bazılarının kendi döneminde yazıldığını bazılarının ise ölümünden sonra onun adına yazıldığı düşünülmektedir.

Nasreddin Hoca eşeğe neden ters biner?

Nasreddin Hoca’nın eşeğe ters binmesinin bir sebebi onu takip edenlere saygısızlık olmasını istemediği içindir.

Nasreddin Hoca göle neden yoğurt mayalamış?

Nasreddin Hoca, göle maya çalma fıkrasında bir amaç uğruna boşa çaba ve zaman harcamayı anlatmıştır.

İngilizce Nasreddin Hoca Fıkraları ve Türkçe Anlamları ile ilgili öğrendiklerinizi pratiğe dökmek ister misiniz? Dilerseniz EnglishCentral’da bulunan 20.000’den fazla interaktif video derslerini inceleyebilir, kelime dağarcığınızı geliştirip telaffuz pratiği yapabilirsiniz. Dilerseniz öğrendiklerinizi canlı ve birebir İngilizce özel ders sırasında kişisel İngilizce öğretmeniniz ile tekrar edebilirsiniz. Hemen EnglishCentral’a kayıt olup İngilizce öğrenmeye başlamaya ne dersiniz?

Y2K Feat Bbno$ – LaLaLa Şarkı Sözleri Türkçe Çeviri
Mark Ranson Feat. Miley Cyrus – Nothing Breaks Like A Heart Şarkı Sözleri Türkçe Çeviri